Probiyotik mi? Prebiyotik mi? Hangisi tercih edilmeli? Dengeli bir sindirim sisteminin, sağlıklı bir bağışıklık sisteminin anahtarı olduğu belirtiliyor. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasında probiyotik ve prebiyotiklerin rolü sık sık vurgulanıyor. Peki, probiyotik mi, prebiyotik mi? daha faydalı? Hangisi tercih edilmeli? İşte probiyotikler ve prebiyotikler hakkında bilinmesi gerekenler… Probiyotikler ve prebiyotikler sindirim sistemiyle konuların merkezinde yer alıyor. Çünkü tarih boyunca insanların tükettiği besinler içinde doğal olarak yer alan bu sağlıklı bileşenler son dönem çalışmaları ile neredeyse bir yıldız haline geldi. Özellikle bağırsaklardan “İkinci beyin” olarak bahsedilirken en büyük rol de yine probiyotikler ve prebiyotiklere verildi. Hal böyle olunca da pek çok kişi probiyotik mi, prebiyotik mi? sorusuna yanıt aramaya başladı… PROBİYOTİK NEDİR? Probiyotikler insan vücudunda bulunan canlı organizmalardır. Bu organizmalar sindirim sisteminde yerleşir ve doğal olarak bulunur. En çok bilinen probiyotik türleri arasında ise Bifidobacterium ve Lactobacillus yer alır. Probiyotikler sindirim sisteminde bir savaşçı gibi çalışır. Çünkü bu bakterilerin en önemli görevleri bağırsak florasında zararlı mikroorganizmaların çoğalmasını engellemektir. Aynı zamanda sindirim sürecini düzenlerken bağışıklık sisteminin güçlenmesine de yardımcı olur. Yapılan birçok araştırma probiyotiklerin irritabl bağırsak sendromu (IBS), depresyon ve obezite ile mücadelede kritik bir rol oynadığını göstermektedir. İçeriğinde probiyotik bulunan bazı besinler ise şu şekilde listelenebilir: · Kefir, · Yoğurt, · Boza, · Turşu, · Miso ve kimchi gibi fermente gıdalar, · Kombu çayı. PREBİYOTİK NEDİR? Sağlıklı bir sindirim sisteminin ihtiyaç duyduğu bir diğer içeriklerden olan prebiyotikler, probiyotik bakterilerin beslenmesini sağlayan lif türleridir. Sindirim sistemi tarafından parçalanmayan prebiyotikler, probiyotiklerin yaşayabilmesi için bir yakıt görevi üstlenir. Prebiyotiklerin varlığı ile bağırsaklarda faydalı bakteriler olan probiyotikler artış sağlar. Bu da sindirim sisteminin düzenli çalışmasına katkıda bulunur. Sağlıklı bir sindirim sisteminde ise gaz ve şişkinlik gibi sorunlarda azalma görülür. Aynı zamanda bağırsak dostu bakterilerin çoğalmasıyla da bağışıklık sistemi günden güne güçlenir. Prebiyotik bakımından zengin olan doğal besinleri ise şu şekilde sıralayabiliriz: · Soğan, · Muz, · Sarımsak, · Enginar, · Pırasa, · Tam tahıllar, · Yulaf. PROBİYOTİK Mİ? PREBİYOTİK Mİ? HANGİSİ TERCİH EDİLMELİ? Hem probiyotikler hem de prebiyotikler sağlıklı bir sindirim sisteminin anahtarı rolünü üstleniyor. Ancak pek çok kişi ikisi arasındaki farkı ve birbirleri ile olan bağlantılarını bilmiyor. Bu nedenle de hangisinin tercih edilmesi gerektiği konusunda kimi zaman kafa karışıklığı yaşanabiliyor. Probiyotik ile prebiyotik arasındaki bağlantıyı kısaca şu şekilde özetleyebiliriz. Böylece probiyotik mi prebiyotik mi? sorusuna da daha net cevap vermiş olabiliriz. Probiyotikler bağırsaklarda yaşayan faydalı bakterilerdir. Bu bakteriler sindirim sistemini düzenlemek gibi daha birçok konuda görev üstlenir. İşte böyle önemli bir konumda bulunan probiyotiklerin yaşaması ve çoğalması için de prebiyotiklere ihtiyaç vardır. Zira prebiyotikler faydalı bakterilerin besin kaynağıdır. Sonuç olarak probiyotikler ve prebiyotikler arasında bir tercih yapmak mümkün değildir. Çünkü her ikisinin varlığı da birbirinin varlığına bağlıdır. PROBİYOTİK TAKVİYESİ GEREKLİ Mİ? Normal şartlarda düzenli beslenme ile bağırsaklardaki probiyotik ve prebiyotik yoğunluğu kolaylıkla sağlanmaktadır. Ancak düzenli ve yeterli beslenilmediğinde veya bağırsak florası bozulduğunda doktor tavsiyesi ile probiyotik takviyesi almak faydalı olacaktır. Özellikle yoğun antibiyotik tedavilerinde kullanılan ilaçlar vücuttaki zararlı bakterileri yok ederken faydalı bakterilerin de ölmesine yol açacağı için bu tarz tedavilerden sonra probiyotik takviyesi alımı tavsiye edilmektedir. Ancak her probiyotik türü, her bireyde aynı etkiyi göstermeyebilir. Bu nedenle de bu tarz takviyeler doktor kontrolü altında ve uygun dozda alınmalıdır.
NAD+ takviyesi nedir? Faydaları ve kullanım şekli nedir? NAD+ takviyesi son dönemlerin en çok konuşulan destekleyici ürünleri arasında yer alıyor. Özellikle yaşlılık karşıtı ürün arayan pek çok kişi bu takviyeleri değerlendiriyor. Hücresel enerji üretiminde önemli bir rol oynayan NAD+ takviyesinin faydaları, kullanım şekli ve bilinmesi gereken detayları sizin için derledik… NAD+ insan vücudunda doğal olarak bulunurken yaş ilerledikçe azalmaya başlar. Bu süreçte ise hücre enerjisinde azalma, yorgunluk ve hafıza sorunları gibi daha birçok belirti kendini gösterir. Bu gibi durumlarda NAD+ takviyeleri devreye girerek bu etkilerin yavaşlatılmasında ve geriletilmesinde önemli bir rol oynar. Peki, NAD+ takviyesi nedir? Faydaları ve kullanım şekli nedir? İşte yanıtı… NAD+ Takviyesi Nedir? NAD+ insan vücudunda bulunan bir moleküldür. Tam adı Nikotinamid Adenin Dinükleotid olan NAD+ vücudun enerji üretimi için kullandığı en temel yapı taşlarından biridir. Bu molekül, hücrelerin enerji üretim merkezi olan mitokondrilerde görev yapar. Besinlerden alınan enerjinin ATP’ye yani enerji molekülüne dönüştürülmesine yardımcı olur. NAD+’ın vücutta üstlendiği diğer görevler arasınd ise hücre yenilenmesi, DNA onarımı, sinir sistemi ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesi gibi alanlarda hayati önem taşır. Aynı zamanda NAD+ sadece enerji üretimine katkı sağlamakla kalmaz, beyin sağlığı ve yaşlanmanın geciktirilmesi konularında da rol oynar. Yaş ilerledikçe NAD+ seviyesi azaldığında da pek çok kişi yaşadığı etkileri hafifletmek adına takviye kullanmayı tercih ediyor. Bu takviyeler odak eksikliği, yorgunluk ve ciltte yaşlanma belirtilerinin yanı sıra genel performans düşüklüğü gibi belirtilerin azaltılması amacıyla kullanılıyor. NAD+ Takviyesinin Faydaları Nelerdir? Özellikle yaşlanma karşıtı (Anti-aging) özellikleri ile dikkat çeken NAD+ takviyesinin faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz: Enerji artışına yardımcı olur: Bu destekleyici molekül, hücrelerin ATP üretimini destekleyerek yorgunluğun azalmasına yardımcı olur. Odaklanmayı artırır: NAD+ beyin hücrelerinde sinir iletimi artırır bu ise konsantrasyon ve odaklanmanın gelişmesine katkı sağlar. Kas dayanıklılığı için faydalıdır: Özellikle spor yapanlar ve aktif bir yaşam sürenlerin tercih ettiği NAD+ takviyeleri kaslara sağladığı destek ile performansta artışa neden olur. Cilt sağlığını korumaya yardımcı olur: Hücresel yenilenmeyi destekleyen NAD+ takviyeleri, yaşlanma belirtilerinin azaltılmasına yardımcı olur. DNA onarımına katkı sağlar: Hücre hasarını azaltarak yaşlanma sürecini yavaşlatır. Vücuttaki NAD+ Seviyesini Düşüren Nedenler NAD+ seviyesinin düşmesi yaşın ilerlemesi ile doğal bir durumdur. Ancak bazı yaşam alışkanlıkları da bu seviyenin daha hızlı düşmesine ve yaşlılık etkilerinin çok erken yaşlarda görünmesine neden olabilir. Bu yanlış alışkanlıkları şu şekilde listeleyebiliriz: Aşırı stres ve uykusuzluk Yaşlanma Aşırı alkol tüketimi Yetersiz beslenme Güneş ışığına aşırı maruz kalma (oksidatif stres) Sigara kullanımı NAD+ Takviyesi Nasıl Kullanılır? NAD+ takviyeleri piyasada birçok farklı şekilde bulunuyor. Toz, sıvı veya kapsül şeklinde bulunan takviyeler kişilerin ihtiyaçlarına göre tercih ediliyor. Diğer yandan bu takviyeler doğrudan NAD+ şeklinde değil, genellikle öncül bileşenler olan nikotinamid ribozid (NR) veya nikotinamid mononükleotid (NMN) formunda kullanılıyor. Bu bileşenler, etkisini vücutta NAD+’a dönüştürülerek gösteriyor. Takviyelerin sabah saatlerinde, tercihen yemekle birlikte alınması tavsiye ediliyor. Kişinin yaşam tarzı, sağlık durumu ve yaşı da alınacak dozajın belirlenmesinde baz alınıyor. Diğer yandan her takviyede olduğu gibi dozaj aşımına karşı NAD+ takviyesi kullanmadan önce doktor önerisi alınması son derece önemlidir. Kısacası, bu takviyeler bir gençlik iksiri olarak değil, sağlıklı yaş almayı destekleyen yardımcı ürünler olarak değerlendirilmelidir.
Kepek Nedir? Neden Olur? Nasıl Tedavi Edilir? Kepek sorunu her ne kadar her zaman sağlık problemi barındırmasa da özellikle estetik açıdan verdiği rahatsızlık ile can sıkıyor. Her gün milyonlarca kişi kepek ile mücadele edebilmek için efor sarf ediyor. Peki, kepek nedir? Neden olur? Nasıl tedavi edilir? İşte sağlıklı ve temiz görünen saçlar için kepek hakkında bilmeniz gereken detaylar… Saçlı deride ve saçlar arasında beyaz pulcuklar şeklinde görünen kepekler hem estetik hem de sağlık açısından sorunlara neden oluyor. Temizlik ve bakımına dikkat etse dahi dünya çapında pek çok kişi zaman zaman kepek ile karşı karşıya kalıyor. Bu sorun müdahale edilmediği takdirde de yıllarca devam ediyor. Hiçbir sağlık sorunu olmasa bile görüntüsünden dolayı özgüven eksikliğini tetikleyen kepek problemi için her gün milyonlarca ürün tüketiliyor. Elbette sorunu çözebilmek için ise sebebini ve doğru tedavi yollarını bilmek kritik bir önem taşıyor. Kepek Nedir? Kepek, saçlar arasında görünen beyaz pulcuklar olarak kısaca tarif edilebilir. Bu pulcuklar ise saç derisinde oluşan ölü hücrelerin dökülmesi sonucunda ortaya çıkar. Çoğunlukla saçlarda ve omuzlarda görünen kepeğin kaynak noktası saç derisidir. Bu pulcukların oluşmaya başlaması ise saç derisinde bir dengesizliğin olduğunu gösterir. Normal şartlarda cilt düzenli olarak kendini yeniler. Fakat bu süreç hızlandığı anda saç derisinde ölü hücreler birikerek kepek oluşumuna yol açar. Kepek oluşumu bulaşıcı değildir ve genellikle de bir sağlık sorununu işaret etmez. Fakat hem estetik açıdan hem de zaman zaman görülen kaşıntı gibi sorunlarla oldukça rahatsız edici bir hal alabilir. Aynı zamanda kepek görüldükten sonra uzun zaman müdahale edilmediği takdirde kronik bir problem haline gelebilir. Kepek Neden Olur? Günümüzde dünya genelinde milyonlarca kişi kepek ile mücadele ediyor. Kepeğin önlenmesinden giderilmesine kadar birçok alanda farklı ürünler kullanılıyor. Ancak tüm bu çabalara gerek kalmaması için kepeğin neden olduğunu bilmek ve ona göre davranmak en akılcı yollar arasında gösteriliyor. İşte madde madde kepeğin nedenleri: 1-Saç derisinin kuru olması: Kış aylarında hava sıcaklığı ile birlikte havadaki nem oranı da düşer. Bu durum saç derisinin fazladan kurumasına yol o açar. Bu durum ise kepeğin en yaygın nedenleri arasındadır. 2-Saç derisinin yağlı olması: Saç diplerindeki aşırı yağlanma “Malassezia” olarak bilinen mantarın çoğalmasına neden olur. Bu mantar, saç derisinde tahrişe yol açtığı gibi kepek oluşumunda da en büyük etkenlerden biridir. 3-Yanlış şampuan seçimi: Kişinin saç tipine uygun olmayan ve fazla kimyasal içeren şampuan seçmesi saç derisindeki dengeyi bozacağı gibi kepeklenmeye de zemin hazırlar. 4-Yoğun stres: Yoğun strese uzun süre maruz kalmak bağışıklık sistemini zayıflatır. Aynı zamanda ciltte tahriş ve dökülmelere neden olur. 5-Beslenmedeki eksiklikler: Kişinin dengeli ve düzenli beslenmediğinde kandaki vitamin ve minerallerde düşüş görülür. Özellikle B vitamini, çinko ve omega-3 yağ asitlerindeki eksiklikler kepeğe neden olabilir. 6-Saç derisi problemleri: Sedef ve seboreik dermatit gibi cilt hastalıkları kepeklenmenin artmasına yol açabilir. Kepek Nasıl Tedavi Edilir? Kepek tedavisi için hem evde uygulanacak yöntemler hem de piyasada satılan ürünler kullanılabilir. Evde elma sirkesi, zeytinyağı, aloe vera ve limon suyu ile hazırlanan kürler kepeği azaltmaya yardımcı olabilir. Bununla birlikte çinko pirition, selenyum sülfit, ketokonazol ve salisilik asit içeren şampuanların kullanımı da kepek tedavisinde tercih edilen yöntemler arasındadır. Aynı zamanda saçı ne soğuk ne sıcak, uygun derecedeki su ile yıkamak, saç kremi ve bakım yağlarını saç uçlarına uygulamak, düzenli olarak temizlemek, şampuanı masaj yaparak uygulamak ve iyice durulamak kepek ile mücadelede yardımcı olacak alışkanlıklar arasındadır.
Kemik sağlığımızı nasıl korumalıyız? Kemik sağlığı her yaş için hayati önem taşıyor. Büyüme çağından yetişkinliğe, bebeklikten yaşlılığa kadar hayatın her döneminde güçlü ve sağlıklı kemiklere sahip olmak yaşam kalitesinin temelini oluşturur. Peki, kemik sağlığımızı nasıl korumalıyız? Neler yapmalıyız, neler yapmamalıyız? İşte kemik sağlığı hakkında bilinmesi gereken kritik detaylar… Vücudumuzun iskelet sistemini oluşturan kemikler aynı zamanda hareket kabiliyetini de sağlayan önemli yapısal unsurlardır. Gelişim döneminde hızlı bir değişime uğrayan kemikler, zaman ilerledikçe zayıflamaya başlar. Doğal bir süreç olan bu duruma bir de yanlış beslenme alışkanlıkları, vitamin eksiklikleri ve hareketsizlik gibi faktörler eklendiğinde kemik sağlığı tehlikeye girer. Müdahale edilmediği takdirde de kemik sağlığı bozularak kemik erimesi, kırılmalar ve duruş bozuklukları gibi birçok sağlık problemi ortaya çıkar. Bu nedenle sadece ileri yaşlarda değil gençken de kemik sağlığına dikkat edilmesi gerekir… Kemik Sağlığının Önemi Bilindiği üzere vücudun iskelet sistemini kemikler oluşturur. Bu sistem hem hareket hem de dengenin korunması adına temel fonksiyonları yerine getirir. Fakat yaş ilerledikçe kemik yapısı zayıflamaya başlar. Kadınlarda özellikle menopoz sonrası dönemde, östrojen hormonunun azalması halk arasında kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz riskini artırır. Diğer yandan sağlıklı bir kemik yapısına sahip olmak sadece kırık ve çatlaklardan korunmak değildir. Duruş bozukluklarını engellemek, yaşam kalitesini devam ettirmek ve kas gücünü desteklemek de sağlıklı kemiklerin görevleri arasındadır. Kemik Sağlığını Güçlendiren Besinler Nelerdir? Kemik sağlığında düzenli beslenme ile alınacak vitamin ve mineral alımı hayati önem taşır. Özellikle D vitamini, kalsiyum, magnezyum, çinko ve fosfor sağlıklı bir kemik yapısının anahtarı rolündedir. Dengeli ve düzenli beslenme sonucunda kandaki vitamin ve mineral değerleri yeterli seviyeye ulaşır ve kemik sağlığı da korunur. Ancak kimi zaman yetersiz beslenme bazen de sağlık sorunları nedeniyle alınan gıdaların iyi sindirilememesi kan değerlerinin düşmesine neden olur. Kemik sağlığını desteklemek adına yapılacak tetkiklerin ardından doktor tavsiyesi ile D vitamini, kalsiyum, magnezyum, çinko ve fosfor gibi takviyeler kullanılabilir. Bununla birlikte eğer bir sağlık problemi bulunmuyorsa doğal besinlerle kemik sağlığı kolaylıkla korunabilir. Kemikleri güçlendiren bazı besinler ise şu şekilde listelenebilir: Süt ve süt ürünleri: Sütün yanı sıra yoğurt, peynir ve kefir gibi gıdalar yüksek oranda kalsiyum içerir ve bu özelliği ile kemik yoğunluğunu desteklemede oldukça faydalıdır. Balıklar: Sardalya, somon ve uskumru gibi yağlı balıklar omega-3 yağ asitleri ve D vitamini açısından zengin olup kemikler için faydalıdır. Yeşil yapraklı sebzeler: Brokoli, ıspanak ve kara lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler içeriğinde bulunan bol miktardaki kalsiyum ve magnezyum ile kemik sağlığını desteklemekte oldukça başarılıdır. Yumurta: Özellikle yumurta sarısı D vitamini açısından zengindir. Kuruyemiş ve tohumlar: Ceviz, badem, susam ve chia tohumu kemik sağlığı için ihtiyaç duyulan önemli yağ ve mineraller sağlar. Kemik Sağlığında Güneş ve D Vitamininin Önemi Alınan kalsiyumun vücut tarafından emilmesi ancak D vitamini ile mümkündür. Kişi ne kadar kalsiyum alırsa alsın eğer D vitamini eksikliği yaşıyorsa kemikler istendiği gibi güçlenemez. Vücuttaki D vitamini sentezi ise en iyi Güneş ışığında gerçekleşir. Bu nedenle günde 15-20 dakika kadar kol, bacaklar ve yüzün direkt güneş ışığına maruz kalması tavsiye edilir. Kemik Gücünü Artırmak İçin Egzersiz Kemik sağlığını korurken kemiklerin gücünü artırmak da dikkat edilmesi gereken alışkanlıklardan biridir. Koşu, yürüyüş, ip atlama, dans ve merdiven çıkma gibi egzersizler kemik dokusunu destekler. Bunlara ek olarak yoga, pilates ve hafif ağırlık antrenmanları ise kasları güçlendirerek kemiklerdeki yükün dengelenmesini sağlar.
Kış Aylarında D Vitamini Takviyesi Şart mı? D vitamini daha çok güneş ışığı ile alınırken, kış mevsiminde özellikle ülkemizde bundan çok fazla faydalanmak mümkün olmuyor. Kemik sağlığından bağışıklık sistemine kadar pek çok konuda önemli bir rol üstlenen D vitamininin eksikliği ise ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Peki, kış aylarında D vitamini almak şart mı? Kimler D vitamini takviyesi kullanmalı? İşte herkesin bilmesi gereken kritik detaylar… Kış aylarında havaların soğuması ile hastalıklar deyim yerindeyse ortalıkta kol geziyor. Bundan korunmak için ise güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmak anahtar rol oynuyor. Ancak bağışıklık sistemini güçlü tutan vitaminlerden biri olan D vitamini kış aylarında güneş ışınlarından yeterince alınamıyor. İşte bu durumda da insanların aklına ilk olarak D vitamini takviyeleri geliyor… D Vitamini Neden Önemlidir? D vitamininin neden önemli olduğunu anlamak için öncelikle vücuttaki işlevine bakmak gerekir. Bu kapsamda D vitamininin faydalarını şu şekilde sıralayabiliriz: · Kemik, diş ve kasların sağlıklı kalmasını sağlamak, · Beyin hücresi aktivitesini destekle mek, · Vücuttaki kalsiyum ve fosfatı düzenle mek, · Bağışıklığı artır mak, · Kalp sağlığını koru mak, · Ruh halini etkile mek , depresyonu azalt mak, · Raşitizm ve kemik deformitesi gibi kemik sorunlarını önle mek. Görüldüğü üzere D vitamini vücudun farklı birçok sisteminde önemli roller oynar. Bu nedenle de D vitamini eksikliğinden kaçınmak sağlıklı ve kaliteli bir yaşamın anahtarıdır. D Vitamini Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir? D vitamini eksikliği yapılacak basit kan testleri ile ortaya çıkar. Ancak bunun öncesinde zaten beden eksiklik yaşandığını işaret eden birçok belirti gösterir. Bu kapsamda D vitamini eksikliğini anlamak için şu belirtilere bakmak faydalı olacaktır: · Kemik ve kas ağrıları, · Halsizlik, yorgunluk ve enerji düşüklüğü, · Uykusuzluk, · Depresif ruh hali, · Baş ağrısı, · Saç dökülmesi, · Ellerde veya ayaklarda karıncalanma ya da iğne batması hissi , · Üşüme , · Yürüme güçlüğü gibi denge sorunları , · Kas güçsüzlüğü ve kas seğirmeleri , · Göz altlarında morarma , · Cilt renginde solgunluk , · Raşitizm hastalığı , · Çocuklarda büyüme geriliği . Kimler D Vitamini Eksikliği Riski Taşıyor? D vitamine duyulan ihtiyaç kişiden kişiye değişiklik gösterir. Örneğin, 0-12 ay arasındaki bebeklerde günlük 400 IU yeterli iken, 1 yaşından sonraki alınması gereken miktar 600 IU ’ya çıkar. Bununla birlikte yaş ilerledikçe özellikle 70 yaşından sonrası için alınması gereken günlük D vitamini ihtiyacı daha da artar. Diğer yandan bazı durumlardaki kişilerin D vitamini eksikliği yaşama riski diğerlerinden daha fazladır. Bu risk grubundaki kişileri şu şekilde listelenebilir: · Açık tenliler · Gebelik ve emzirme döneminde olanlar · Yaşlılar · Yüksek faktörlü güneş koruyucu kullananlar · Diyabet hastaları · Kapalı ortamlarda çalışanlar ve kapalı giyinenler · Böbrek ve karaciğer hastalıkları olanlar · Mide ameliyatı olanlar · Beslenme bozukluğu olanlar · Epilepsi ilacı kullanan kişiler · Çölyak hastalığı olanlar · Kortizon kullananlar Kış Aylarında D Vitamini Takviyesi Şart mı? D vitamini takviyesi kullanımı özellikle risk grubunda olanlarda ve D vitamini eksikliğine dair belirtileri taşıyanlarda sık sık kullanılabiliyor. Bununla birlikte düşen bağışıklık direncini daha güçlü bir hale getirmek isteyenler de yaz kış fark etmeksizin D vitamini takviyesi tercih ediyor. Ancak daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam isteyenlerin uyguladığı bu yöntem her zaman çok da olumlu sonuçlara yol açmıyor. Zira kandaki D vitamini seviyesi ölçülmeden ve doktor tavsiyesi olmadan alınan vitamin takviyeleri kişiye fayda yerine zarar getirebiliyor. Kış aylarında D vitamini takviyesi pek çok kişi için gerekli olurken buna yapılacak testler ve muayenelerden sonra karar vermek en doğru yol olarak gösteriliyor. Çünkü fazla alınan D vitamini takviyesi · Doku ve eklem kireçlenmelerine, Böbrek taşı oluşumuna ve böbrek hasarına, Hipertansiyona, Kanda kalsiyum yükselmesine neden olabiliyor.
Folik Asit Nedir? Kimler Mutlaka Kullanmalı? Folik asit takviyeleri günümüzde en çok kullanılan destekleyici ürünler arasında yer alıyor. Çünkü eksikliği vücutta birçok sistemi olumsuz etkiliyor. Her ne kadar günlük tüketilen gıdalarda bulunsa da özellikle hamileler ve emziren kadınlarda eksikliğine dair şikayetler sıkça görülüyor. Peki, folik asit nedir? Kimler mutlaka takviye kullanmalı? İşte kısaca folik asit hakkında bilinmesi gerekenler… Folik Asit Nedir? Halk arasında bilinen ismiyle folik asit, literatürde çoğu zaman B9 vitamini olarak yer alır ve bu vitamin vücudun sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için kritik bir role sahiptir. Kırmızı kan hücrelerinin üretimi, DNA sentezi ve hücre bölünmesi için gerekli olan folik asit, suda çözünebilen bir vitamin olduğu için vücutta depolanmaz. Bu nedenle de düzenli olarak alınması gerekir. Sağlık açısından hayati bir önem taşıyan bu değerli vitamin özellikle kadın sağlığı, hamilelik ve bebeğin gelişimi açısından vazgeçilmezdir. Folik Asidin Vücut İçin Önemi Folik asit vücudun birçok farklı sisteminde birden işlev görür. Sağlıklı bir yetişkinin günlük folik asit ihtiyacı 400 mikrogramdır. Gebelik planlayan ve hamileliğinin ilk aylarında olan kadınlar için ise bu miktar 600 mikrograma kadar çıkar. Kişi gerek doğal yollarla beslenerek gerekse takviye ürünlerle yeterli miktarda folik asit aldığında bedeninde olumlu yönde gelişmeler görür. Bunlar arasında ise · Anemi (Kansızlık) riskinin azalması · Hücre yenilenmesinin hızlanması · Sinir sistemi sağlığının güçlenmesi ve · Kalp ve damar hastalıklarına karşı daha korunaklı olması gibi durumlar yer alır. Folik Asit Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir? Yeteri kadar folik asit alınmadığında vücutta birtakım belirtiler görülmeye başlanır. Bu belirtiler dikkate alınmadığında ise ciddi sağlık sorunları ile karşılaşmak olasıdır. Folik asit eksikliğinin başlıca belirtileri ise şu şekilde listelenebilir: · Solgun cilt ve kansızlık · Halsizlik ve yorgunluk · İştahsızlık · Baş ağrısı ve konsantrasyon güçlüğü · Sinirlilik · Gebelikte bebekte nöral tüp defekti görülebilir. Bu ise fetüsün beyin, omurga veya omuriliğinde gelişim kusurlarına yol açan ciddi bir durumdur. Kimler Mutlaka Folik Asit Kullanmalı? Folik asit eksikliği vücudun normal işleyişinde bozarken aynı zamanda sağlık sorunları ile de karşı karşıya kalınmasına neden olur. Bu nedenle folik asit seviyeleri ölçülerek eksikliğin giderilmesi oldukça önemlidir. · Folik asit ıspanak, brokoli ve marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde, · Mercimek, nohut ve fasulye gibi baklagillerde, · Portakal ve mandalina gibi narenciyelerde, · Avokado, · Karaciğer gibi sakatatlar ve · Tam tahıllarda bol miktarda bulunur. Ancak sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzenine sahip olmayanlar ile sindirim sisteminde sorunlar yaşayan pek çok kişinin folik asit takviyesi alması gerekir. Bu kapsamda; · Hamile kalmaya hazırlanan kadınlar · Gebeler (Özellikle ilk trimesterde) · Emziren anneler · Yoğun alkol tüketen kişiler · Kansızlık (anemi) riski olanlar · Antiepileptik, metotreksat gibi bazı ilaçları uzun süre kullanan kişiler folik asit takviyesi kullanması gereken kişiler arasında yer alır. Gebelikte Folik Asidin Önemi Folik asit kullanımı günümüzde birçok belirti ve hastalığa karşı kullanılıyor. Ancak özellikle hamile kalmayı planlayan kadınlar ve gebeliğin ilk dönemlerinde olan kadınlar için folik asit herkesten daha fazla önem taşıyor. Zira folik asit kullanımı hamilelik döneminde bebeğin beyin ve omurilik gelişiminde oldukça kritik bir rol oynuyor. Anne adayının yetersiz folik asit alımı “nöral tüp defekti” adı ile bilinen ve tedavisi çoğu zaman mümkün olmayan doğumsal anomalilere yol açabilir. Bu nedenle kadınların daha hamile kalmadan en az 3 ay önce folik asit takviyesi almaya başlaması ve öncelikle kendi vücudundaki eksiklikleri tamamlaması, sonrasında ise hamileliğin ilk aylarında düzenli folik asit kullanımına devam etmesi tavsiye edilir.
E Vitamininin Cilt ve Saç Sağlığına Faydaları E vitamini, içeriğinde yer alan güçlü antioksidanlarla cilt ve saç bakımına özen gösterenlerin en yakın destekçisi olarak biliniyor. Sağlıklı bir beslenmeyle doğal yollarla alınabilen E vitamini aynı zamanda takviye olarak da kullanılabiliyor. Hangi yolla alınırsa alınsın dünya genelinde milyonlarca kişi bakım ve güzellik rutininde E vitaminini aktif olarak kullanıyor. Peki, E vitamininin cilt ve saç sağlığına faydaları nelerdir? İşte yanıtı… Sağlıklı bir cilt ve güçlü saçlar için piyasada yüzlerce hatta binlerce farklı ürün bulunuyor. Ancak E vitamini tek başına bile kişisel bakım ve kozmetik sektöründe yer alan ürünlerle yarışıyor. Cilt ve saç sağlığını hem içeriden hem de dışarıdan desteklemek isteyenler E vitamini kullanımını günlük rutinlerine ekliyor. Çünkü bu önemli vitamin güçlü antioksidan içeriği ile yaşlanmayı hızlandıran serbest radikallerle savaşıyor. İşte E vitamini hakkında bilinmesi gerekenler… E Vitamini Nedir? E vitamini güçlü antioksidan yapısıyla vücudun birçok sistemine birden olumlu katkı sağlayan bir vitamindir. Yağda çözünen bu önemli vitamin aynı zamanda vücutta depolanabilir. Badem, fındık ve ceviz, ayçiçek yağı ve zeytinyağı, avokado, ıspanak, brokoli ve balık türlerinde bulunan E vitamini hem beslenme yolu ile hem de takviyelerle alınabilir. E vitamini eksikliği çok sık görülen bir durum değildir ancak özellikle sağlıklı ve dengeli bir beslenme düzenine sahip olmayanlarda rastlanabilir. Eksikliği durumunda ise; · Kas zayıflığı ve halsizlik, · Ciltte kuruluk ve mat bir görünüm, · Bağışıklık sisteminde zayıflama, · Görme sorunları, · Saç dökülmesi ve cansızlık ile · Sinir sistemi sorunları gibi birçok belirti görülebilir. Ulaşımı ve kullanımı oldukça basit olan E vitaminini bu kadar önemli kılan ise başta da belirtildiği gibi antioksidan açısından zengin olmasıdır. Vücudun yaşlanmasına yol açan ve birçok sistemin bozulmasına neden olan serbest radikallerin zararları, E vitamini sayesinde azaltılır. Ancak E vitamini kullanımında dikkatli olmakta fayda vardır. Çünkü vücutta depolanan E vitamini yan etkilere yol açabilir. Bu kapsamda gerekli tahliller yapılıp doktor tavsiyesi ile kullanmak en doğru yoldur. E Vitamininin Cilt Sağlığına Faydaları E vitamini günümüzde iyi görünmek ve yaşlanmanın etkilerini azaltmak amacıyla kullanılan ürünler ve yapılan uygulamalar arasında en kolay ve ucuz olandır. Çünkü bu özel vitamin cilt için birçok görevi birden üstlenir. İşte E vitamininin cilde faydaları: Leke ve İzlerin Azalmasına Yardımcı Olur E vitamini doğum, sivilce, güneş ve farklı nedenlerle ciltte oluşan leke izleri ve ton farklılıklarını azaltır. Koyu görünüm açılırken daha eşit bir cilt tonu elde edilmesine yardımcı olur. Yaşlanma Sürecini Yavaşlatır Antioksidan içeriği sayesinde kırışıklık ve ince çizgilerin oluşumunu yavaşlatan E vitamini, cildin daha genç ve sağlıklı kalmasına destek olur. Nemlendirerek Cilt bariyerini güçlendirir ve besler Cildin nemli kalmasını sağlayan E vitamini böylelikle doğal bir nem bariyeri oluşturur. Düzenli kullanıldığında ise canlı ve pürüzsüz bir cilt görünümü sağlar. E Vitamininin Saç Sağlığına Faydaları E vitamini cilde olduğu kadar saç sağlığına da büyük katkı sağlar. Faydalarını ise şu şekilde listeleyebiliriz: Saç Dökülmesinin Önüne Geçer E vitamini kullanımında kan dolaşımı hızlanır, bu da saç dökülmesini azaltır. Aynı zamanda saçlar daha güçlü uzar. Saçların Parlak ve Canlı Görünmesini Sağlar Saçların mat ve cansız görünmesinin başlıca nedenleri arasında vitamin eksikliği bulunur. Düzenli E vitamini kullanımı ise saçların parlak, canlı ve hacimli görünmesini sağlar. Saç Derisi Problemlerini Gidermeye Yardımcı Olur E vitamini düzenli kullanıldığında saç diplerinin nemlenmesini sağlar. Bu ise kuruluk ve kepek probleminin önlenmesinde başlıca rol oynar.
B12 takviyesi nedir? Nasıl kullanılmalı? B12 takviyesi kullanımının son zamanlarda daha yoğunlaştığı görülüyor. Pek çok kişi yaşadığı sağlık sorunlarının B12 vitamini eksikliğinden kaynaklandığını ifade ediyor. Uzmanlar ise sık sık bu vitamin takviyesinin faydalarına ilişkin tavsiyelerde bulunuyor. Peki, B12 takviyesi nedir, nasıl kullanılmalı? Eksikliğinde neler olur, faydaları nelerdir? İşte B12 takviyeleri hakkında bilinmesi gerekenler… B12 vitamini sağlıklı bir beden için en çok ihtiyaç duyulan vitaminler arasında yer alıyor. Sinir sisteminin korunmasından, kan hücrelerinin üretimine, zihinsel fonksiyonlardan enerji seviyesinin dengelenmesine kadar pek çok alanda rol oynuyor. Fakat dengeli bir beslenme düzenine sahip olunması, kimi sağlık sorunları, yaşın ilerlemesi ve kullanılan ilaçlar B12 eksikliğine yol açabiliyor. Bu durumda ise vücudun ve sağlığın daha fazla zarar görmemesi adına çeşitli formlarda B12 takviyeleri kullanılıyor. B12 Takviyesi Nedir? B12 vitamini özellikle et, balık ve süt ürünleri gibi hayvansal gıdalarda bulunan bir vitamin türüdür. Suda çözünebilen B12 vitamini vücut tarafından üretilmez ve mutlaka dışarıdan alınması gerekir. Vücudun kan ve sinir hücrelerini sağlıklı tutma, kemik, saç, cilt ve tırnak sağlığını destekleme ve halsiz ve yorgun hissetmeye neden olan aneminin önüne geçme gibi daha birçok önemli görevleri bulunan B12 vitamininin yetersiz olması ise birçok soruna yol açar. İşte B12 vitaminini doğal yollarla karşılayamayan kişiler de hastalıkların önüne geçmek ve daha sağlıklı bir bedene sahip olabilmek için sık sık B12 takviyelerine başvurur. B12 Eksikliğinin Belirtileri Nelerdir? B12 eksikliği, kandaki B12 vitamini seviyesinin 200 pg/mL'nin altına düşmesiyle tanımlanır. Bu değer düşüklüğü vücudun farklı bölgelerinde farklı belirtilerle kendini gösterir. Günümüzde ise B12 eksikliğinin en bilinen belirtileri arasında unutkanlık yer alır. Her ne kadar diğer belirtiler gözden kaçsa veya altında başka nedenler aransa da hafızadaki sorunlarda ilk aklan gelen B12 eksikliğidir. Diğer belirtiler ise genellikle aşağıdaki gibidir: · Kansızlık (Anemi) · Yorgunluk, halsizlik ve enerji düşüklüğü · Kalp çarpıntısı · Nefes darlığı · El, kol ve bacaklarda karıncalanma ve uyuşma · Odaklanma ve konsantre olmada güçlük · Depresyon, sinir ve anksiyete gibi ruh hali değişikliği · Saç dökülmesi · Cilt renginin solması ve üşüme · Kas zayıflaması · Ağız yaraları · İshal, kabızlık, mide bulantısı gibi gastrointestinal sorunlar · Görme sorunları · İştahsızlık ve kilo kaybı · Bebeklerde ve çocuklarda gelişim- zihinsel gelişim geriliği B12 Takviyesinin Faydaları Nelerdir? B12 takviyeleri vücudun ihtiyaç duyduğu vitaminin yerine koyulması için kullanılır. Düzenli kullanımda ise B12 takviyesinin faydaları şu şekilde sıralanabilir: · Kandaki homosistein denilen amino asit miktarını azaltarak kalp ve kan damarları hastalıklarının önüne geçer. · Sinir sisteminin hızlı ve doğru bir şekilde çalışmasını sağlar. · Hafızanın güçlenmesine ve öğrenmeye yardımcı olur. · B12 takviyeleri içeriğindeki organik bileşikler sayesinde vücudun enerjisini artırır. · Karbonhidratların enerjiye çevrilmesini sağlayarak şeker kullanımının iyileşmesini sağlar. · Folik asitle beraber çalışarak kansızlığa karşı etkili olur. · B12 vitamini eksikliği, düşük bilişsel işlev ile ilişkili olduğundan vücuda alınan B12 vitamini demans riskini azaltmaya yardımcı olur. B12 Takviyesi Nasıl Kullanılmalı? B12 takviyesi kullanmak için öncelikle kişide eksikliğin ne kadar olduğunu bilmek gerekir, bu ise basit kan testleri ile tespit edilebilir. B12 vitamininin fazla alınması özellikle böbrek ve karaciğer hastalarında, diyabet ilacı kullananlarda ve hamilelerde sakıncalı olabilir. Bu nedenle doktor kontrolü altında kullanmak en sağlıklı tercih olacaktır. Herkesin B12 ihtiyacı farklı olmasının yanı sıra bazı kişiler B12 eksikliği açısından daha riskli gruplarda yer alır. Vegan ve vejetaryenler Yaşlı bireyler Hamile ve emziren kadınlar Mide ve bağırsak hastalıkları olanlar Düzenli ilaç kullananlar, B12 takviyesini yutulabilir hap, dilaltı tablet, sprey ve doktorlar tarafından uygulanan enjeksiyonlar yoluyla kullanabilir.
Sivilce problemi her yaşta, her cilt tipinde ortaya çıkabilen ve yaşam kalitesini etkileyen yaygın bir durumdur. Fazla sebum üretimi, tıkanan gözenekler, hormonal değişiklikler ve bakteriler bu sorunun başlıca sebepleri arasındadır. Ancak doğru ürün seçimi ve basit bir rutinle, cilt sağlıklı ve dengeli bir görünüme kavuşabilir. İşte çözüm odaklı öneriler…
Cilt lekeleri her ne kadar ilerleyen yaşlarla daha sık görülse de farklı nedenlere bağlı olarak genç yaşlardaki kadınlar ve erkeklerin de problemi olmaya devam ediyor. Ancak zararsız olan lekeler sağlık açısından bir sorun oluşturmasa bile pek çok kişi için oldukça can sıkıcı bir durum olabiliyor. Ancak alınacak önlemlerle cilt lekelerinin önüne geçmek oldukça basit. İşte pürüzsüz ve eşit tonlu bir cilt görünümüne sahip olmak isteyenler için cilt lekelerine karşı alınacak 7 önlem…